Orta Asya’dan beri;
bütün TÜRK DEVLETLERİ’NDE yılbaşı kutlamaları vardır ve yılbaşı eğlenceleri
farklı tarihlerde Devleti – Milletiyle kutlanmıştır. Osmanlı zamanında dünya
ile birleşerek aynı tarihte kutlanmaya başlamıştır. Kaldı ki; dünyada her yıl
Peygamberimiz Hz MUHAMMED’in (Hz Muhammed düşmanları hariç) doğumu ve
MEVLANA-YUNUS EMRE yılı adı altında değerlerimizin doğum
etkinlikleri kutlanmıyor mu? Diyelim ki, Hz İsa peygamberin doğumunu
kutluyoruz. Peygamberin doğumunu kutlamanın neresi yanlış. İmanın şartı altı,
bunlardan bir tanesi de peygamberlere inanmak değil mi? Peygamberlere
inanmadan iman etmiş sayılmıyorsak, ben bu yanlış düşüncenin içinde
olmam. Çünkü imanımı zayıflatmak istemem. Hangi dinin mensubu olursanız olun
peygamberlere saygı duyun. Onları kendi dini inancınıza göre anın. Kurana göre;
kıyamet yaklaşınca İsa peygamberin yeryüzüne gelip, İslam dinine hizmet
edeceğini. İnsanları İslam’a ve Kuran’a davet edeceğini biliyoruz. O halde İsa
peygamberin doğumu ve Kuranda yazan peygamberlerin doğum günü
anmanın neresi yanlış. Yanlış olan din kardeşlerimizi yanlış yönlendirmek, yanlış
bilgi vermek. Ben bu yanlışın içinde olmayacağım. Ben İslam’ın beş şartına ve
imanın altı şartına inanıyorum. Yılbaşı kutlamalarını Hıristiyan-Müslüman
değerleri içine çekmeyin. Yılbaşını, her yönüyle geçmiş yılı geride bırakmanın şükrü
ile sağlıklı bir şekilde yeni yıla başlamanın huzuru ve mutluluğu için
kutlayalım.
Gelin güzelliklerde,
sevgide birleşelim. Yasaklardan uzak duralım. (içkiden- kumardan uzak durun, ağaç
kesmeyin. İnsanların eğlenmeye de ihtiyacı vardır. Yılbaşında gönlünüzce
eğlenin. Dinlenin bir sakıncası yoktur.)
OSMANLILARDA YILBAŞI
KUTLAMASININ TARİHİ AKIŞINA BAKALIM:
Osmanlının Hıristiyanlarla yılbaşına gösterdiği ilk ilgi,
1829 yılına tarihlenir. O yılbaşı, İstanbul’daki İngiliz elçisi, Haliç’te
bulunan bir gemide büyük bir balo verir. Baloya Osmanlı devlet adamları da
çağrılıdır. Davetliler yatsı namazını Tersane Divanhanesi’nde kıldıktan sonra,
sandallarla gemiye giderler ve sabaha kadar eğlenirler. Ertesi gün Kazasker
Yahya Bey, Serasker Hüsrev Paşa’ya, katıldığı balonun ne menem bir şey olduğunu
sorduğunda şu cevabı alır: Az vakitte çok hazırlık yapmışlar. Biz baloda yapılanları
bir ayda düzenleyemeyiz. Gerçi kâfir işi, fakat ne çare? Devletçe bir şey oldu,
katılmak lüzum etti. Kaşık çatal gibi şeyler bile vardı. Kazaskere böyle
konuşan Paşa, İkinci Mahmut’a tersine, eğlenceleri ballandıra, ballandıra
anlatmış, hatta elmaslı bir çatal kaşık takımı yaptırarak armağan bile etmişti.
1856 yılında ise Sultan Abdülmecit, Fransız elçisi tarafından düzenlenen büyük
baloya gidip dans edenleri seyretti ve saraya memnun olarak döndü.
Devlet katında yılbaşı gözlemleri böyleydi de, aşağı
katlarda durum nasıldı? Ahmet Rasim, -evvelleri biz Türkler, yılbaşı günlerinde
başımızı sokmadığımız yer kalmazdı- diye anlatmaya başlar. -Galata, Beyoğlu,
kısacası Ortodoks takvimini tutan milletlerin cümlesine kendimizi davet eder,
sabahlara kadar eğlenirdik.
Üstat, ayıplar gibi anlatsa da, aslında ayıla bayıla
keşfettiği yılbaşı gecesini şöyle geçirmiştir: -o ne sefahat gecesi idi!..
Aşağıda, yukarıda ne kadar her gazino, her kahve, her koltuk [küçük meyhane]
bir kumarhane. Her sokakta çalgı, saz eğlentisi, çengi, köçek… Her evin
odasında bir ziyafet sofrası. Üstünde hindiler, yemişler, rakılar, biralar,
etrafında türlü, türlü erkekler…Eğlence
Evlerinin birinden çık ötekine gir… Kumarhanenin birinde yutul, ötekinde
kazan!.. sarhoşluğa ait hangi ve kaç
türlü vasıta varsa hepsi ayakta; bildiğimiz karnavallar, yahut eski Roma’nın
satürnalleri [Saturnus şenlikleri] buralarda akşamleyin dirilir sabahleyin can
çekişirdi. Armonik, çığırtma, lâvtadan ibaret Yenişehir bandoları, zilsiz tefli
lâternalar, kemençesi kucağında bir iki udla kabasaz, yanında fırt, fırt
sümüğünü çeker nakkarecisi, zurna, klârnet, keriz alayı, bunların önünde
çiftetelli oynar kopuk takımı, sürt Allah kerimdir, sokak, sokak gezilir. Kâh
kapılardan coşan karı kümeleri yol keserler, tepsiler içinde susuz, mezesiz
rakılar dağıtırlar; öyle anlar olurdu ki bütün sokağı dolduran kalabalık, bir
evden içeri dolar; yine bir an olurdu ki, bir yükselme kuvvetiyle, evlerden
birkaçı birdenbire boşalırdı.-Oysa bizde( Osmanlılarda) Aileler, aile dostları
ve Eş-dostlar bir araya gelir gönlünce
eğlenirlerdi. Padişah ve Halife kimliğiyle uygun görülen yılbaşı eğlencelerinin , Osmanlılar da 1829 tarihinden
sonra Dünya ile birlikte yeni yıl kutlanmaya başlamıştır. Tarihi
gerçekleri unutmayalım ki yeni yılda (yılbaşı gecesinde ) Osmanlılarda Haliç de
benzeri görülmemiş eğlenceler düzenlenirdi. Hala Osmanlılarda yeni yıl
kutlamaları yoktu demek tarihi inkar etmek olur.